top of page

MODEL ÇİZİM VE STAMPA

Hikayenin başladığı yer burası işte... Modelhanemiz... Hayal dünyamızdaki azgın dalgalanmaların "tecrübeli" bir kaptan kumandasındaki genç, modern ve güçlü bir gemi ile dizginlenebilmesine benzer şekilde, derya deniz "fikirlerin" yine o tecrübeli ellerde terbiye edilip estetize edilerek yolculuğuna başladığı yer...Hedefi; moda, şıklık ve İstanbul medeniyetine yakışır adımlara eşlik etmek olan... 

ELDE KESİM

"Kesmek işte" deyip geçmeyin... Deriye ilk şekil verilen yerdir burası. İlk iliklenen düğme gibi... Hata kaldırmaz. Yapılan her yanlışlık, atılan her yanlış bıçak darbesi üzer deriyi. Kabak gibi patlar ayakkabının üzerinde... Daha yolun başında rotadan çıkmak gibidir. Tecrübeli elleri, zanaatkar gözleri ister deri kesmek... Melekeleri gelişmiş olmalıdır parmakların. Çünkü, deri üzerinde bıçağıyla yapacağı dans akıllara kazınacak. Vitrinlerin önlerinde uzun ve düşünceli bekleyişlere sebep olan, efsane olmuş moda ikonu bir ayakkabıya dönüşecek... Evet, doğru düşünüyorsunuz; bu fabrikada her aşamada yapılan her iş, bizim için çok büyük anlamlara sahip...

DERİ DEPOMUZ

Ayakkabılarımızı %100 hakiki hayvan derisinden imal ediyoruz. Çoğunlukla dana, bufalo, koyun ve keçi... Az biraz da piton, anakonda ve su yılanı gibi yılanlar ve timsah derilerinden... Çok nadir de olsa geyik derisi kullandığımız da oldu... Gerçi biz Norveç'li bir müşterimizin isteği doğrultusunda yine onun temin edip getirdiği balık derisinden de ayakkabı yaptık... Şaşırdığınızı duyar gibiyiz. Ama işte huyumuz kurusun, inovasyon ve katma değerli ürün üretmek genlerimizde var... Şaka bir yana, deri kullanımı ve kalitesi konusunda çok ciddi ve muhafazakarız... Ayakkabı derisi üreten tüm kalburüstü üreticilere bizi sorabilirsiniz...

LAZER KESİM

Çok mağazası olan bazı büyük müşterilerimiz birkaç modelden binlerce çift sipariş verdiğinde onlar yardımımıza koşuyor... Lazer kesim makinelerimiz... İkisi de İtalyan. Teseo ve Atom... Ustaların en iyi olduğu bir yerde makinelerin ikinci kalite olması beklenmezdi değil mi? Zincirde herhangi bir zayıf halkaya tahammülümüz yoktur. Makinelerimiz, sağ olsunlar bizi hiç yarı yolda bırakmazlar. Elde kesim yapan ustalarımıza da terbiyesizlik etmezler. Hadlerini bilir, edeplice işlerini yapar, çoğu zaman da astar ve bazı kalın derileri keserler... İyi çocuklardır. Türünün en iyi örneklerindendir...

SAYA DİKİM

Kesilen deri parçalarının ve iç astarın, çeşitli dikiş yöntemleriyle birleştirildiği, ayakkabının üst kısmına "saya" denir... Her bir dikiş makinesinin başında bir usta ve onu asiste eden 3-4 kişilik kalfa ve çırakların oluşturduğu bir ekip çalışmasıdır sayacılık... Deri parçaları ve astar, makine iğnesinin attığı herbir dikiş sonrası birleşip ayakkabılarımızın göze görünen üst kısımları ortaya çıkmaya başladığında hepimizi bir heyecan sarar... Bir yandan keyifle çaylar yudumlanırken bir yandan da ustalarımızın çoğu yakın gözlüklerinin ardından ilk kalite kontrolleri yapmaya başlarlar...

EL SARACI

Çoğunlukla makosen ayakkabılarda, bazen de klasik ayakkabılarda estetik ve moda görünümü amacıyla, kalın dikiş iplikleriyle elde yapılan dikişin adıdır "saraç"... Belki de en meşakkatli ve ustalık kalitesinin en görünür olduğu iştir el saracı dikmek... Rok tarzı makosen ayakkabılarda atılan ilmeklerin her milimetresi çok kıymetli ve önemlidir. Lakin bir aşama sonra kalıplama yani monta aşamasında yanlış dikilen bir saracı düzeltmek neredeyse imkansız hale gelir... Aynı zamanda ayakkabının üst kısmı ile alt kısmının birleşim noktaları olduğu için bu dikişler, dayanım ve uzun ömürlülük için azami ustalık ve dikkati gerektirir...

KALIP DEPOSU

Her ayakkabı bir kalıp üzerinde bir form ve duruşa sahip olur... Ayakkabının, bilinçaltımıza ilk yerleşen ve esas beğeni algısını oluşturan şeklidir kalıbı... Biz belki bilmeyiz ve farkında değilizdir ama hepimizin görür görmez dikkatimizi çeken veya hiç bir zaman giymeyeceğimiz kalıp formları vardır... Hani hiç bir zaman vaz geçemeyeceğiniz veya hiç bir şekilde ısınamadığınız ayakkabılar vardır ya, işte zihnimizde oluşan bu algıların müsebbibi, o modellerin şeklini aldığı kalıpların farklılığıdır ve çeşitliliğidir... Endişeye mahal yoktur efendim... Beyoğlu Ayakkabı'da yüzlerce hatta binlerce farklı kalıp mevcuttur...

FORT FORMA

Ayakkabıların bazen dışarıdan gözle de görülebilen (ki bunu pek istemeyiz) burun ve topuk kısımlarında sertlik sağlayan, astarla yüz derisi arasına yerleştirilmiş ara parçaların adıdır; fort ve forma... Fort topuk kısmındaki, forma ise burun kısmındakinin adıdır... Sayanın kalıba rahat oturmasını ve sonrasında da formunu korumasını sağlar... Resimdeki makine "fort"un iki deri arasına sağlam şekilde yapışması ve kaymaması için önce ısıtılması sonra da şokla soğutularak yapıştırıcının adeta kemikleşmesi içindir... İnanın fort ve forması doğru ve düzgün yerleştirilmemiş, sağlıklı yapıştırılmamış bir ayakkabıyı giymek istemezsiniz... İnsanı hayattan soğutan detaylara iyi bir örnektir adeta...

MONTA (EL VE MAKİNE)

Dikilen sayaların kalıbın şeklini alması için usta ellerde veya makine yardımı ile kalıba giydirilmesi aşamasıdır "monta"... Çekiç ve çiviler yardımıyla yardımıyla tam da olması gereken yerlerden kalıba sabitlenir astarı ve üst kısmıyla %100 hakiki deriden dikilmiş sayalar... Aslında belki de en uzun ama izlemesi en keyifli aşamasıdır ayakkabı imalatının... Saya bazen direk ateşe tutulur bazen de buhar yardımıyla ısıtılır, gevşemesi ve aldığı çekiç darbeleriyle kalıba iyice oturması istenir... Derinin monta ustasıyla inatlaşmasını izlersiniz adeta... Usta vurdukça ve kerpetenle çekiştirdikçe deri direnir... Ama bir süre sonra bir orta noktada anlaşırlar; kalıbın ruhunda...

PİSTARİZMA

Monta aşamasından çıkan kalıplanmış sayanın tabanına çakılan çivi ve zımbaların çıkarılması ve tabanının bir takım el bıçakları ve zımpara makineleri ile pürüssüz ve dış taban malzemesine yapışmayı kolaylaştıracak hale getirilmesine "pistarizma" denir... Siz nasıl bu paragrafı okurken nefessiz kaldıysanız ayakkabımızın sayası da ustalarımızın attığı çekiç darbeleri, ara ısıtmalar, bıçaklarla yontulmalar ve zımpara makinelerinin inatçı dönüşlerine daha fazla dayanamayıp kendini bırakır ve artık ruhunu, kalıbın ruhuyla birleştirmeye hazır hale gelir... O artık "saya" değil ayağa giyilmeye hazır bir forma kavuşmuş "ayakkabıdır"...

ÜRETİM BANDIMIZ

Bazen bir modelden yüzlerce hatta binlerce çift üretmek gerektiğinde üretim aşamaları arasında sıranın bozulmaması, iletimin sağlanması, düzen, nizam ve intizamın korunması başlıbaşına bir iş haline gelir... Ustalarımız konsatrasyon ve motivasyonlarını asıl yapması gereken işlerine versinler, gözleri avına odaklanmış kaplan hassasiyetini kaybetmesin diye vardır akıllı "bant" sistemimiz... Aheste aheste döner ve dolandırır ayakkabıları bir o işlemden bir diğer prosese... Herşey olması gerektiği yerde ve zamanda, herşey olması gerektiği gibidir bu sayede... Beyoğlu Ayakkabı'nın üretim felsefesini anlatır adeta...

İLAÇ

Ülkemizde birçok iş kolunda kullanılan çeşitli "yapıştırıcılara" verilen genel addır "ilaç"... Kunduracılar da bunu as geçmemiş anlaşılan... Bir ustamıza sorduğumuzda "neden ilaç denir?" diye, verdiği cevap ilginç; çünkü ayakkabının her parçasına aynı yapıştırıcı sürülmez. Saya dikerken kullanılanla, montada kullanılan farklıdır. Tabanı, ayakkabının üst kısmına yapıştırırken kullanılan apayrıdır. Yani her hastalığın ayrı bir ilacı olduğu gibi her yapıştırma işinin yapıştırıcısı yani ilacı da ayrı olur... Biz bu cevaptan tatmin olduk, ya siz?..

FİNİSAJ

Adından da anlaşılacağı üzere artık sona doğru gelinmekte üretim sürecinde... Doğum gerçekleşiyor gibi adeta... Bu aşamaya kadar üzerinde herhangi bir işlem yapılmamış gerçek deri bir nevi hayat kazanıyor, kanı, canı veriliyor sanki... Cilalanıyor, parlatılıyor, boya tabancası yardımıyla veya elde çok özel boyalarla bir ressam titizliği ile boyanıyor, istenilen efektler uygulanıyor... Özellikle "crast" diye rabir edilen renksiz ham deriden yapılmış ayakkabıların, istenilen renklere boyanmasını izlemek paha biçilemez zevklere dönüşüyor... Merak etmeyin çok yakın zamanda burada videosunu paylaşıp sizleri de bu zevke ortak edeceğiz...

LAZER

Size garip gelecek belki ama bizim fabrikamızda kullanılan lazerle uzay araştırmalarında kullanılan lazer aslında aynı şey... Enerjisi çok yüksel ve devamlı olan ışık  kaynağı... Peki biz nerede kullanıyoruz bunu?.. Deri ve Taban üzerine istenilen yazıları yazmak ve motifleri işlemek için. Kol gücüyle çalışan makinelerle kotardığımız estetik amaçlı delikler açma işini de lazer makinesiyle yaptığımız oluyor ara sıra... Neden? Çünkü daha önce de bahsettiğimiz gibi; bazı müşterilerimizin siparişleri biraz yüklü olabiliyor ve kendileri bizim ürettiğimiz ayakkabılara sahip olmak için sabırsızlanabiliyorlar... Lazer Makinemiz de bizi kafi miktarda hızlandırabiliyor... Sağ olsun var olsun...

ZIMPARA

Fabrikamızda en çok ses çıkaran makineler bunlardır işte... Özellikle tabanla birleşme aşamasına doğru giderken alt kısımdaki tüm fazlalıklar alınmalı, tüm uyumsuzluklar giderilmeli, tabanla yapışmasını zorlaştıracak tüm unsurlar ayakkabının üst kısmına zarar vermeden uzaklaştırılmalıdır... Herhangi bir potluk olmamalı, tüm pürüzler ortadan kaldırılmalı tabir yerindeyse birbirine yapışacak tüm yüzeyler kaymak gibi olmalı ama aynı zamanda da mukavemetinden hiçbir şey kaybetmemelidir... Açıkçası sırf bu ince işçiliğe duyduğumuz saygıdan ötürü, makinelerin biraz fazla ses çıkarmasını anlayışla karşılayabiliyoruz... Yoksa, aramızda kalsın, bazen dayanılmaz olabiliyor...

TABAN

Özellikle kösele ve EVA malzemeden yapılan tabanların ayakkabının estetiğine ve tasarımına uygun hale getirilme sürecidir "taban"... Ayakkabıcılar arasında buna "jurdan" da denilir... Ve ayakkabının üst kısmının üretimi kadar meşakkatli ve maliyetlidir... Çoğu kimse bilmez belki ama sıkıştırılmış hayvan derilenin çeşitli kimyasal işlemlerden geçirilmesiyle elde edilir "kösele"... Ve özü itibariyle hayvan derisi olması hasebiyle en sağlıklı taban çeşididir... Bir kösele tabakası onlarca elden geçerek, türlü freze makinelerinde işlenerek hazır hale gelir... Boyanıp parlatıldıktan sonra da adeta "sanat eseri" olur çıkar usta ellerde...

ÜSTE

Adından da anlaşılacağı üzere ayakkabımızın tabanı ile üst kısmının birleştirildiği aşamadır "üste"... "Üste atmak" şeklinde tabir edilip kullanılır... Öncesinde kalıplanmış ayakkabının altına ve tabanın üst kısmına sürülen özel "hot melt" yapıştırıcılar önce bir fırında ısıtılır... Yapıştırıcının içindeki onun sıvı yani sürülebilir halde kalmasını sağlayan uçucu maddeler ısıtılma aşamasında uzaklaştırılır... Sonrasında tonlarca ağırlık basabilen makinelerde milimetrik ayarlamalar yapılarak birleştirilir... En son aşamada ise ani soğutma makinesinde şoklanarak yapıştırıcının kemikleşmesi ve ayakkabı ile tabanın sonsuza kadar ayrılmaması sağlanır...

DEPO

Ayda ortalama 12000 çift ayakkabı üretiyoruz ve bazen sevkiyatçılarımız ve müşterilerimizin nakliye firmaları bizim kadar hızlı olamayabiliyorlar... Olsun bizim depomuz yeterince büyük, geniş ve ferah... Kışın soğuktan yazın da kavurucu sıcaktan ayakkabılarımızı korumaktan da gücenmiyoruz... Onları sarıp sarmalayıp, çekeceğini, cilasını ve kullanma kılavuzunu da hazrıladıktan sonra etiketlerini yapıştırıp onlarla bir süre daha vakit geçirmek bizim için bir zevk... Dikkat ettiyseniz hala "ayakkabılarımız" tabirini kullanıyoruz... Ayrılmak zor onlardan ama işte hiç bitmeyen bir tutkuyla ürettiğimizden galiba yenilerini üretme arzusuyla avunuyoruz, ne yapalım...

TEMİZLEME

Kutuya girmeye bir adım kaldı ama biraz daha sabır... ÇÜnkü ham deriden buraya kadar birçok aşama geldik ve birçok işlemden geçtik... E haliyle biraz tozlanmış biraz kirlenmiş ve henüz fazlalıklardan tam olarak arınmamış olabiliriz... Biz ayakkabılar için gün sonu kişisel bakımı gibidir "temizleme" aşaması... Ara işi ile astar fazlalıklarından, alevde tutularak iplik artıklarından kurutuluruz... Bir yandan iç taban astarımız yani "mosturamız" kesilip dikilip hazırlanırken bir yandan da çeşitli fırçalar yardımıyla hem temizlenir hem de cildimiz parlatılır burada... Betimiz benzimiz yerine gelir, mezuniyet balosuna hazırlanırız adeta... Yaşasınnn...

ÇAY OCAĞIMIZ

Kültürümüzün karakteristik içeceğidir "çay"... Fabrikamızın yerleşik bulunduğu Türkiye'yi ve İstanbul'u çay'dan ayrı düşünmek imkansızdır... Biz, çay içerek yorgunluk atarız. Molalarımız da muhabbetlerimize çay eşlik etsin isteriz... Birbirimize çay ikram eder, keyiflendiğimizde de kederlendiğimizde de çayı ararız... Çay sıcaklığımızdır, sıcakkanlılığımız, misafirperverliğimizdir... Al bayrağımız gibi kıpkırmızı olsun isteriz... İçine attığımız şekeri nezaketle karıştırırız, aynı Anadolu'nun yetmişbir milletten ve ırktan insanı tüm dünyaya hayranlık uyandıracak şekilde birbirileriyle ahenkle karıştırdığı gibi...

bottom of page